Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YENİ MEZUNLARA KARİYER TAVSİYELERİ

Resim
Büyük umutlarla girdiğimiz üniversitelerden mezun olduğumuzda yine büyük umutlarla iş hayatına atılmayı ve başarıdan başarıya koşmayı hayal ediyoruz. Yüksek maaşlar, kariyer imkanı ve dolu dolu yan haklar ile nasıl başlarsam öyle gider niyetiyle geçiyoruz arayışa. Tabi bu noktadan sonrası genelde hüsran oluyor. Beklentileri yüksek olan adayı beklentileri yüksek ve beklenilen koşulların oldukça altında koşulları sunan işveren karşılıyor. Hasbelkader bir işe başlanıyor, bir yerden başlamış olmak düsturuyla fakat bu kez de çatışmalar başlıyor. Ben buraya ait miyim? Ne yapmalı, nasıl bir yol izlemeli peki? ** ÜNİVERSİTE YILLARINDA İŞ DENEYİMİ EDİNMEK Üniversite sıralarında özellikle son sınıflarda artık iş hayatının tozunu yutmak sizi 1-0 öne geçirecektir. Bölümünüze uygun ya da değil staj ya da iş deneyimlerini edinmek size çok şey katacaktır. Bu deneyimler sayesinde gerçekte yetenekleriniz ne yönde ve sizi mutlu eden işler neler anlama şansını yakalayabilirsiniz. Küçük bir tavsiye

SAHİ BİZ BU EĞİTİMLERDEN NEDEN HOŞLANMIYORUZ?

Resim
Kendimizi bildik bileli masalarda sıralarda hep bir öğrenme sürecindeyiz dediğinizi duyar gibiyim. Hatta ileri gidelim dünyaya geldiğimiz ilk günden bu yana gelişen bir süreçtir bu. Mesela ağladığımızda bizimle ilgilenildiği anne karnında edinmediğimiz bir bilgidir kanımca.  Ve o dakikadan itibaren ebeveynlerimizle başlayan bu süreç devamında yerini profesyonellere bırakır ve okullar, kurslar bilimum araçlar ile yeni bilgilere maruz kalmaya başlamaktayız. Ve öğrenme sürecimiz belki de farkında olmadan zorunluluk cümlesiyle eşleşiyor ve biz şu an belki de sadece bu yanlış eşleşme kurbanı olarak çok verimli bir eğitimin ortasında bunalıyoruz. Bence bu konu üzerine konuşulup düşünüldükçe halledilebilecek bir konudur. Çünkü yenilenmenin yegâne yolu yeni bilgiler ya da bildiklerimizi tekrardan geçer. Peki, hiç mi suçu yok bu eğitimlerin? Bence var. Ben size yıllardır hem eğitim alan hem de veren biri olarak ikili bir bakış açısının neticelerini sunmak isterim. Neden bu daralmalar?

ÇALIŞAN TİPOLOJİSİNDE Kİ DÖNÜŞÜMLER

UNVAN İÇİN ÖLÜRÜM BENİ KİMSE TUTAMAZ Aslında makbulü bu ünvan’ın İngilizcesini söylemektir ama hadi neyse;) Günümüzde adının önüne sorumlu, müdür, direktör ve türevlerini getirebilmek için birbirinin üstüne basan, olmadı eteğinden tutup aşağı çekenlerden etraf görünmez oldu. Olmaz ya sadece bunun için yaşayanı bile çıksa şaşırmam artık. Unvan her şeydir, susuzluk hiçbir şey. Hak etme konusunu geçelim mühim olan netice, çek oradan bir afilli kartvizit. BENİM DEPARTMANIM SENİN DEPARTMANINI DÖVER Günümüzde bir çarkın dişlisi olma fikri yerini giderek çark edip ‘diş’ olma fikrine bırakmaktadır. Ekip olmak, birlikte güçlü kalmaktan ziyade gücü elde tutmak savaşı en derinden verilmekte. Olası kıyımlar, hatta katliamlar göze alınıp iktidarda kalma arzusunu memnun etmeye yönelik her davranış. Öncelikli olmak, ayrıcalık kazanmak ve ben yoksam sen bir hiçsin tribine girmek çok olası, böyle olmayan kişiler peşinen başarısız kabul edilmekte. Ey okuyucu, hırs ve tutku iyi iki arkad

ADAY MÜLAKATA NASIL HAZIRLANILMALI?

 ÖZ GEÇMİŞE HAKİMİYET ‘Öz geçmiş öp öz bizim tabi ki hakim olacağız’ diyenler bu kulaklar neler duydu bir bilseler. Özellikle sık iş değiştirmiş ya da uzun yıllar deneyimi olanlar bu noktada sıkıntı yaşıyorlar. Mesela ‘ ilk iş deneyimi mi sormazsınız diye düşündüm’ diyenler oldu bana. Oysaki ilki sonu yok tüm deneyimler kıymetli ve ayrı ayrı veriler verir insan kaynakları çalışanına. Dolayısıyla deneyimlerinize süreleri ve görev tanımlarıyla hakim olmalısınız. Örneğin bir eğitim yazdınız öz geçmişinize, mutlaka içeriğini anımsıyor olmalısınız. O noktadan soru gelirse yanıtlayabilmek ve hakimiyetinizi izah edebilmek için. SORULARA HAZIRLIK Gelmesi muhtemel mesleki soruları mutlak surette her çalışan ön görebilir diye düşünüyorum. İşine hakim, pozisyonu hak edecek kriterde ki her aday bu konuda bilgili olmalı ve hazırlanmalıdır. Mesleki yeterliliğinizi ölçecek sorular mutlaka gelecektir, bunlara öncelik verilmelidir. Devamında pozisyonun gerektirdiği yetkinlikleri sorgulayıc

MÜLAKATTA KLASİK SORULAR MI, SERBEST YAKLAŞIMLAR MI?

Mülakat neresinden bakarsanız iki taraf içinde zorlu ve stresli bir iştir. Aday işi almak isteğiyle kendini ifade edebilmenin yollarını ararken, görüşmeci adayı doğru analiz edebilmenin peşindedir. Ya da öyle olmalıdır diyelim. Karşılıklı amaç birliği varken önemli olan tüm gerçekliğiyle iki tarafında kendini ifade etmesidir. Çünkü yanılmak iki taraf içinde aynı sonucu doğuracak, yani başarısızlık. Tüm bunların ışığında görüşmenin tarzına kafayı taktım bu sıralar. Bazı görüşmelerde noktası virgülüne değişmez sorular ve cevaplar. Bazılarındaysa gelişi güzel sen anlat biraz ondan, biraz bundan yüreğinin götürdüğü yere git usulü konuşmalar. Güçlü ve zayıf yönleriniz sorusu mesela, duyduğumda beni bir gülme alıyor. Ben soruya karşı değilim soruluş şekli beni rahatsız ediyor. Yekten sorma be arkadaş, yıl olmuş 2016 devir iletişim devri. Şunu bir evir bük lafın arasında alamadın belli ki ya da almaya çalışmadın, barı direk sorma. Çoğunluk aşina soruya herkesinde kendi mantığınca bir cev

ÖZ GEÇMİŞTE ÖN YAZI NASIL YAZILMALI

Bir önceki yazımda kısacık geçen bir bölümde ön yazı konusunu ele almıştım. Fakat son zamanlarda o kadar sık yaşadığım bir konu oldu ki bunu daha detaylandırıp yazmadan edemedim.  İlan veriyoruz ve gelecek Öz geçmişleri beklemeye koyuluyoruz. Bir sürü maceralara gebe başvurularda son zamanlarda gördüğüm odur ki yayılan bir hastalık gibi tablet tablet yazılar ön yazı olarak karşıma çıkmakta. Bir okuyucum o olmasa Amerika’da adamı işe almazlar demiş. İyi de demiş. Fakat o dediğinizin içeriği bu mudur acaba? Bence değildir. Zira beni benden alan kısmı öz geçmişini aynen birde benden dinleyin tadında yazanlardır en çok da. Uzun uzun kendini anlatsa yine okurum bittabi efendim ama adam özgeçmişi tekrar ediyor. Zannediyorum ki bu öğrenciliğinde, kâğıdım dolu görünsün psikolojisiyle yazdıklarını farklı kelimelerle aynen yeniden yazanlar var ya, onların kurduğu bir kulüp olmalı. Yahu okudum anladım, sen bunun dışında ne var ondan bahset. Niyetini açık et. Mesela en sevmediğim soru’ neden

ÖZ GEÇMİŞTE SIK YAPILAN HATALAR

ÖZ GEÇMİŞTE SIK YAPILAN HATALAR SADECE UNVAN YAZIP GERİSİNİ İK’CININ HAYAL GÜCÜNE BIRAKMAK Bir pozisyon için başvurular geliyor ve çoğunda aynı hata. Sanki birlikte hazırlamışlar. Kopya çekseler bu kadar olur. Evet, unvanlar aşağı yukarı aynı işleri yaparlar fakat her kurumda görev tanımı ve kapsamı ile yetkileri değişkendir. Makine Mühendisi yazıyor mesela. Al sana bilmiyorum kaç bilinmeyenli denklem. Makine Mühendisi olarak işin hangi kısmında yer aldın, saha mühendisi misin, Teknik ofiste misin neredesin, Satın mı aldın ne yaptın?  Sen neredesin? ÖZ GEÇMİŞİNE HÂKİM OLMAYANLAR Görüşme başlıyor start verildi derken birkaç soru sonra bir soru geliyor ‘ öyle mi yazmışım?’ O anda İK’ cı ne yapsın ne düşünsün. Hatta bir de yazdığı iş tanımını bilmeyenler var. Mesela ‘Puantaj yapmışsınız? ‘yok, onu Ayşe yapıyordu’. ‘SGK giriş, özlük evrakları yaptınız?’ ‘ yok, Ayşe yapıyordu’ O halde Ayşe nerede? Telefonunu ver kardeş diyesim geliyor. Geçiniz. HATALI TARİHLER, HATAL

İŞ YERİNDE İLETİŞİM MODELLERİ: TİPOLOJİLER!

İş yerleri kişisel iletişimin en canlı, akışkan ve aktif olduğu mekanizmalardır. İç müşteriler vardır dış müşteriler vardır ve işler beşeri ilişkilerle devam eder. Hal böyle olunca iyi iletişimci doğmuşlar ya da olmuşlar dışında el yordamıyla iletişenler yüzünden günde trafik kazalarının belki on katı iletişim kazaları olur işletmelerde. Eksik bilgi, yanlış anlaşılmalar, çok konuşanlar, konuşma cimrileri hepsi konusunda uzman kazazede adaylarıdır. Hele ki yönetici düzeyinde bu aksaklıklar varsa kaçınılmaz kazalarda kimi kez kayıplar yani ölümler olabilir. İş akdini’ yeter artık anlatamıyor muyum’ diye kesenler mesela. Aslında biz iletişimciler anlamayan yoktur anlatamıyorsundur deriz ama bu genel geçer kesin doğrudur demek mümkün değil. Ne kadar anlatsak anladığı kadardır hep. O yüzden benim küçük taktiğim olur bu doğrultuda gerektiği düzeyde iletişim kurmak ve her iletişim modeline uygun yaklaşık yaklaşımlar benimsemek hayat kurtarıcı olmaktadır. Bazen insani yaklaşımlarınızın bile

NE İSA’YA YARANABİLDİN NE MUSA’YA İK !

Öyle bir departman düşünün ki seveni yok denecek kadar az. Ne yapsa yaranacak hadi yaranamadı sığınacak liman bulamaz. Çalışan der ki yönetimin yanında, yönetim der ki ne çok kolladın sen çalışanı. Bu durumda arada sıkışan İK da sıkışmalar, daralmalar, son aşamada da salmalar olur. Büyük bir öz veriyle işe girişen ve en doğrusunu yapalım diye işe başlayan İK arada çorbayı kaynatalım yetere mi döner dersiniz? Çorba burada kimseye dokunmadan işimize bakabilme yetisini betimlemektedir sayın okuyucu. Ve de idealleri çeyiz sandığına kilitledikten sonra, olduğu kadarına razı olan İK çalışanı için hiç kolay değildir bu durum. Yeterince dramatize ettiğime göre mevzuu derinleştirebiliriz şimdi. Evet, sevgili İK neferi arkadaşım ne bekliyordun ki? Zaten bölgesel açıdan senin yerin belli tampon bölgesin. Çarpışmaların hızını azaltmak, etkiyi minimize etmek o arada da iş yapmak birinci vazifen. Koca koca kurumsallarda bile iş dönüp dolaşıp bireysel ilişkilerde ki sorunlarda tıkanıyorsa yapaca

HANGİ DEPARTMAN DAHA GEREKLİ? BİR DE HAKİKATTEN BU İK NE İŞ YAPAR?

İşletmeler yaşayan organizmalardır derler. Sonrada derler ki mesela her departman bir organ belki birkaç organa denk düşer. Sonra yine çay arası verilir, çaktırmadan İK hakkında, X departman müdürü genel müdüre ‘yahu sadece para harcayan bir departman mı olur? İK ne gereksiz bir departman?’ deyiverir. Biraz önce konuşulan tüm bıdı bıdılar oldu mu size şimdi hep bir çöp. Herkesin gözünde kendi departmanı en gerekli departman. O olmasa işletme ölür! Hele ben gitsem iş yapamazlar modu var, o ayrı konu. İnsan kaynakları ne yapıyor ki? Kafalarda ki deli değil, zır deli soruların başında bu gelir? Ama İK’nın işi tabi herkesin yapabileceği türden görülür. Çünkü sanılır ki İK sadece işe adam alır, adam çıkartır. Kardeşim performans desem bilgisayarının, arabanın hızından başka bir şey gelmez aklına, yetkinlik desem o ne çeşit etkinlik dersin, olmadı yetenek yönetimi desem aklına acun gelir ‘yeteneksizsiniz’ malum, sen hala neyin peşindesin acaba? Herkese göre en mühiminin kendi işi olması

İK SÜREÇLERİ KATİLİ İŞVEREN OLMANIN GARANTİLİ BEŞ YOLU!

ÇALIŞANA META MIDIR? NEDEN OLMASINLAR YAHU! Çalışanı bir meta gözüyle bakan işletme felsefesi bellidir; biri  gider, diğeri gelir. Bu işletmenin bağlanma sorunu vardır aslında. Kime kıymet verse hop başka şirket kapmakta. O ise kendime dönüp iyileştirme mi yapsam diye düşüneceğine, dağa küser dağın haberi yok. Der ki gelen ağamsa, giden de paşam ve sömürge imparatoru ilan eder kendini. Çalışanın artık eti mi olur, sütümü bilinmez yararlanmak üzerine kurar sistemi. Kıymetsiz olan çalışanlar işletmeyi bir pazar yeri gibi doldurup doldurup boşaltırken, aslında ne kadar zarar uğrar hesaplamaya kalksa matematiği yetmez. En yakın ilişki uzmanı tavsiyem olur. EĞİTİM Mİ? HEP MASRAF BUNLAR! Eğitim bütçesi değil lafı edildiğinde tüyleri diken diken olur işverenin. Ne eğiti mi? Ayşen iyi kız yanına oturtun öğrensin! İyi de geçen ay Ayşe’nin yanına iki yeni personel oturduk, oturmasıyla kalkması bir oldu diyemezsin. Çünkü o Ayşe’nden çok emin. Ayşen iyi eğitmen! Nereden bu vasıf;

ORYANTASYONDA NE UMDUK NE BULDUK!!!

Kurumsal hayat dedikleri altın yaldızlı yazılarla, ışıklı tabelalarla çevrili bir yermiş gibi hissettirilir hep. Koca koca Ceo’la çıkıp ‘biz daha kurumsalız, hayır biz’ nidalarıyla aşık atarlar birbirleriyle. Bizde kurumsal firma deneyimi peşinde koşan avareler olarak dolaşır dururuz. İlk kurumsal firma gününde beklenti zirvededir haliyle. Artık patronun iki dudağı arası yoktur, artık bilmem kaç derecede yıkayacaklar, pardon değerlendirecekler beni, öz güveni yakamızı daha dik konuma almamıza gerekçe olur. Kurumsal firma oryantasyonu diye bir şey var. Bildiğin bu çaycı, bu muhasebeci, bu satın almacı uzak git,bu müdürün müdürü… Oryantasyon eğitim salonunda bir iki anlatım, ele tutuşturulan birkaç katalog, kim çizdiyse geri dönüp bakmamış belli bir organizasyon şeması. Şaka şaka o kadar da değil belki de biraz dramatize de mi etmeyelim? İlk gün heyecanı içinde ayaklarımızın canının çıktığı kurumsal yeni gıcır ayakkabılarla gün giderken ayaklar gitmemeye niyet eder. Ama vazgeçmek yo

KÖTÜ MÜLAKAT YOKTUR, KÖTÜ MÜLAKATÇI VARDIR!

KÖTÜ MÜLAKAT MI DEDİNİZ; LÜTFEN ÖNDEN BUYURUNUZ! Yüksek Lisans yaptığım dönemde tamamen deneysel amaçlı ve de iyi bir yer çıkarsa neden olmasın umutlu birçok iş başvurusunda bulundum ve görüşmeye katıldım. Amacım mülakat deneyimimi arttırmakken başa öyle ilginç olaylar geldi ki başladım bunları yazmaya. Şimdi küçük bir kısmı paylaşıyorum. Anlayacağınız arkası yarın;) UYANIK OLMAK Buradan çıkaracağınız ilk sonucun akıllı, kurnaz olmak olduğunun farkındayım. Oysa ben ilk anlamıyla kullandım kelimeyi; mülakata girmeden önce uykudan uyanmış ve ayık olmak gerekir öncelikle. Her şey yaşanmışlık kokar bu blogda fantastik dünyalara yer yoktur. Bu da bizzat deneyimlediğim bir husus olduğundan yazma gereği duydum. İsmi lazım değil bir araştırma firmasında sabah saat 09.00 sularında ki İnsan Kaynakları Müdürlüğü pozisyonu  görüşmesinde esnemekten çenesi çıkan hanım abla hala gözlerimin önünde. Çapak konusuna hiç gelmeyelim. El yüz yıkansın olmadı ıslak mendilim var. Uyanamamış halinin te

İNSAN KAYNAĞINA GİRİŞ: DERS BİLMİYORUM Kİ KAÇ???

İnsan kaynağına girişi okuyanlar buradan fersah fersah tanımlar çıkmasını beklemesin diye başlığa imzamı atıverdim bilmiyorum ki kaç diyerekten. Olur ya kitabi bilgiler gelir aklınıza, şuradan alıntılar buraya göndermeler. Belki yeri geldikçe olur ama ziyadesiyle nefes alan bir blog olması amacındayım. Nefes alsın yeter demeyin daha iyi olsun diye hep bunlar;)  İnsan kaynaklarıyla ilk tanışmamız, bu işin eğitimini almadıysak bile çalışmak vaktimiz geldi diyerek iş aramaya başlamamızla mümkün olur. Çalışan her birey ama bir İk'cı tarafından ,ama bir stepne İK'cı tarafından ama patron İK'sı aracılığıyla merhaba insanın kaynağının giriş noktası der. Mülakatlar İK denilince herkesin aklına gelen ilk argümanlar olur, hiç değişmez. Ve her iki taraf içinde unutulmaz anılara imza attıracak olaylara gebe görüşmelerdir her biri. Oysa İK birçok fonksiyonuyla çok kapsamlı bir şekilde kurum içerinde insan olan kaynağı ilgilendiren her sürecin takipçisi ve uyarlayıcısıdır. Ülkemizde